12 Nisan 2010 Pazartesi

Bir Masal Gibi Başlar Her Şey


Bir masal gibi başlar her şey.
Masallar illa ki, bir varmış bir yok muşla mı başlar peki?
Başlasın.
Ama bu defa benim masalım;
"Bir yokmuş, hiç yokmuş" diye başlıyor.
...
Masal bu ya;
Nefesini tutar hayatı seyreder olursun kendince.
Hayat ayaklarının altındadır. Paspasçasına.
Kalbin beyninle yer değiştirmiş, her baş ağrısı sol göğsünde belirmeye başlamıştır artık.
Umarsızlıklar ön sıradadır.
Ada rüzgarı seni almış, o denizden bu denize vurmakla kalmamış, hiç kurulamadan güneşin alnına atıvermiştir. Kavrulman daha kolay olsun diye.
Gözlerini açmaya takatin yoktur ama yine de gölgelerin dansını hissedersin tepende.
Akbaba zannedersin o gölgeleri.
Seni yeme şenliklerine başlamışlardır diye düşünürsün.
Nasıl olsa yiyecekler deyip, dalarsın güzel rüya görme hayallerine;
Çakıllar üzerinde koşmaya başlarsın.
Tıpkı eski günlerdeki gibi.
Gün geceye bağlanmıştır ama sen geceyle yarışırcasına devam edersin çakıllar üzerinde sirtaki ye.
Bazen ayağın takılır yuvarlanırsın. Bir el ararsın, seni düşmekten kurtaracak.
Ancak yoktur "o" el.
Şşşttt! Ses etme, düşmenin de keyfini sür... Nasıl olsa, çakıllar elmas olur yıldızların altında...
...
Masal bu ya;
Bir kayanın yanına gelir soluklanırsın. Senin kayandır artık orası.
Ayaklarını denizin soğuğu bol ılıklığına bırakırsın bir an.
Başını kaldırıp karşıya bakarsın. Gemileri görürsün.
Başlarsın seyretmeye.
Ah o gemiler!
Kimbilir kaç kişiyi birbirinden kopartmıştır?
İster bir gün, ister bir yıl, ister ömür boyu.
Belki de hemen kavuşturmuştur.
Sen işin ulaşılmaz tarafındasındır ya, yani yalnızlığın yanında.
İşte o gemilerin senden kallavi bir parça kopardığını düşünürsün.
Hatta yekten, tümünü götürdüğünü.
Şşşttt! Ses etme, sadece gemileri seyret...
...
Masal bu ya;
Birden silkelenir tüm korkularına rağmen açarsın gözlerini.
Bir bakmışsın akbaba diye gördüklerin saka ve kanarya hatta ispinoz sürüleriymiş.
Sevdiğinin suretini çizmişlerdir, gökyüzüne, denize, çakıllara...
"Ah ulan!" diye iç geçirirsin, "Keşke daha önce açsaydım gözlerimi"
Belki de ölmüşsündür de cennet dedikleri yerdesindir.
"O" yanındadır...
Şşşttt! Ses etme, yaşa bu güzelliği...
...
Masal bu ya;
Hava soğumaya yüz tutmuş, dişlerin birbirine vurmaya başlamıştır.
Vursun.
Saracak kollar yok ki ısıtsın.
Vursun, dökülmezler ya.
Gülmekle ağlamak halka olmuşçasına birbirine girmiştir.
Çözemeyeceksin.
Yalnızlığı hatırlatan rebetiko figürleri daha da öksüzdür artık. Oynamak istemeyeceksin.
Ruhunda kayan yıldızlar gibi oluverirsin bir anda.
Bir sağdan, bir soldan, bir önden, bir arkadan, kayan yıldızları yakalamaya çalışacaksın ama nafile, adı üzerinde;
Yıldız Kaydı...
Şşşttt! Ses etme, yaşa taze hüznünü...
...
Masal bu ya;
Gece sabaha devrederken nöbetini, sen bir köşe başında alırsın son soluğunu.
Ayılmaya yüz tutmuş bedenin artık beynin hakimiyetine girmek üzeredir.
Ayağına takılıp yürümeni azap haline getiren taşlıklı yol bile düzelmiştir artık.
Sen, sadece köşe başından bakarsın.
Özlemine, ulaşılmaz hayallerine.
Çünkü kırılmışsındır bir kere.
Gönlün yanmıştır.
İyi ki ulaşılmaz hayallerin var hala kucağında.
İyi ki o köşe başı var...
Şşşttt! Ses etme, yaşa hayalindeki aşkı...
...
Masal bu ya;
Bir yokmuş, hiç yokmuş...

şşşttt! ses etme, yaşa gönül kırgınlığını enmutena köşelerde...

Alıntı..

0 yorum: