12 Nisan 2010 Pazartesi

Sahneden secdeye yolculuk


New York"ta bir sufi tasavvuf merkezinde İslamiyetle tanıştıktan sonra İstanbul"a yerleşen Rabia Christine Brodbeck, Londra, Paris ve New York"ta solo gösteriler sunan bir modern dansçı. İhtida edişini keskin sınırları olan bir "kopuş" gibi değil, "uyanış" gibi gören Brodbeck, artık dans etmiyor; ancak yoga ve modern dans üzerine ders vermeye devam ediyor

Yeniden doğuş her zaman mümkündür, mazeret yok!" diyor Rabia Christine Brodbeck. Londra"da, Paris"te, New York"ta gösteriler sunmuş bu modern dansçı, arayış içindeki kalbine aşk ateşinin düştüğü günden sonra hikmet incileriyle bezeli ikinci bir hayata doğduğu için, samimi bir hissediş ve güçlü bir inançla konuşuyor. "Allah beni anlamsız bir hayattan çıkarıp ilahî nimetlerin tam kalbine bıraktı. Ne büyük bir cömertlik ve şefkat!..." Londra"da 18 yıl modern dans eğitimi gören ve bundan 25 yıl önce "dansperformans" denilen tarzın başlatıcısı olduğu için sadece ünlü değil, öncü bir sanatçı olarak kabul edilen İsviçreli Brodbeck"in İslamiyetle tanışma öyküsü oldukça ilginç; "New York"ta iki işsiz sinemacı arkadaşım, kapısını açık buldukları için girdikleri "Sufi Tasavvuf Merkezi"ne beni de götürdüler. Oradaki sohbetlerden çok etkilendim. Özellikle bir zikir ayini gördüğüm geceyi asla unutamayacağım. Heyecandan yüzüm kıpkırmızı olmuştu ve toplantı sonrası bir restoranda oturup bu olayı konuşurken hâlâ yüzümün kızarması geçmemişti. Sanırım aşk ateşi beni sarmıştı." Brodbeck, çocukluk yıllarından itibaren hakikatin peşinde olduğunu ve gerçeği bulana kadar ruhsal sıkıntılardan ve huzursuzluktan kurtulamadığını söylüyor. "Sanatçı arkadaşlarımla asla din hakkında konuşmazdık. Çünkü bu ilgi çeken bir konu değildi. Yaşam son derece meşguliyet dolu ve heyecan vericiydi. Ancak ben yüzeysel olarak çok meşgul olsam da, derinliklerde yeni ve bilinmeyen şeyler için ve öbür dünyaya ait realiteleri keşfetmek için büyük bir açlık duyuyordum." Ve yine, "hidayet"le kutlananlara has bir ayrıcalık Rabia Christine Brodbeck için de söz konusudur: Pisliğe bulaşmadan, olabildiğince temiz kalabilmek... "Büyürken, dostlarım ve ailemde, işyerlerinde ve barrestoran gibi toplanma yerlerinde büyük bir ağırlık ve darlık olduğunu keşfettim. Yaşam yetersiz ve çok kuru geliyordu. Ancak Allah"a çok şükür ki, ben alkol ve uyuşturucu gibi şeylerle "uçma"nın çözüm olmadığına dair doğal bir içgüdüye sahiptim."

"Ruhumun gıdası İstanbul"da"

Rabia Christine Brodbeck, New York"taki bu manevi karşılaşmadan sonra, kaynağı bulmak üzere İstanbul"a gelmesini ve buraya yerleşmesini küçük bir umre gibi görüyor. Ona göre, yüksek yaşam standartlarına ve mükemmel işleyen bir düzene sahip İsviçre"den sonra İstanbul"daki belirsiz, güvensiz ve kaotik hayat, kişinin kendisini yaşam okulunda eğitmesi için verilmiş iyi bir fırsat! 1992 yılından bu yana İstanbul"da yaşayan ve "ruhumun gıdası" dediği bu şehirden ayrılmayı düşünmeyen Brodbeck, Batı kültüründe eksikliği hissedilen itaat, dinginlik, kabule açık olma, teslimiyet, sebat ve tevazuyu bulmaktan çok hoşnut; ancak, üzüldüğü durumlar da yok değil; "Hava kirliliği, trafik karmaşası ve ekonomik sıkıntıların Türkleri asabileştirdiğini görüyorum. Birçok insan etrafındaki güzellikleri ve rahmeti göremiyor. İnsanların benim kaçtığım materyalist dünyaya gitmek için çabalaması beni üzüyor." Brodbeck, kimi zaman kendisini çok yalnız ve tecrit edilmiş hissettiğini söylüyor. Modern dünyada nefes alamıyor, albenili vitrinlerin önünden hızla geçiyor ve kendisini yakın hissedebileceği insanlarda gördüğü sanata duyarsızlık ve tefekkür eksikliği onu hepten yalnızlaştırıyor. Bir türbe ziyaretinde karşılaşıp çarçabuk dost olduğu ve uzun sohbetlere giriştiği senarist Ayşe Şasa en yakın arkadaşı. Şasa onun için; "O tam bir âşık. Ve aşkının harikuladeliğini terennüm ederken, bizlere de aşk, şevk ve ilham vermeye devam edecek" diyor.

"Dansı bırakmayı hiç düşünmedim"

Rabia Brodbeck, ibadetlerde ve tesettürde zorlanmayışını ilk önce İslamiyeti ruhlar âleminde sevip benimsemesine, sonra da gerçekten âşık olmasına bağlıyor ve geçmişteki hayatından şimdiki hayatına doğru yol alışında hiç kopmayan bir devamlılık görüyor. "Ben din değiştirmedim, yalnızca içimdeki gizli hazineleri keşfettim. İnancımı değiştirmedim, yalnızca saptırılmış, anlamsız bir yaşamdan ebedî zenginliğe geldim. Batı"dan Doğu"ya seyahat etmedim, bilinçsizliğimden çıkıp kendi varlığımın hakikatiyle yüzleştim." İhtida edişini keskin sınırları olan bir "kopuş" gibi değil, "uyanış" gibi gören Brodbeck, belki de bu düşüncelerine paralel olarak mesleğini bırakmayı hiç düşünmemiş. O, kendi deyimiyle "tam kan" bir sanatçı, artık dans etmiyor; ancak modern dans ve yoga üzerine ders vermeye devam ediyor. Hayatını rüyalarına göre yönlendiren ve müminler için bir de "rüya hayatı" olduğunu düşünen sanatçı, "Ben inanıyorum ki, bir problem olursa Allah bana rüya gönderecek. Bazen iş kaybettiğim zaman hiç üzülmüyorum ve hemen benim için hayırlı olanın bu olduğunu düşünüyorum" diyor. Yoga derslerinde insanlara dengeli ve sağlıklı bir hayat için ipuçları verdiğini ve dansı ruhundaki değişimleri ifade edebileceği bir araç gibi gördüğünü söylüyor. Dindar insanın ya bilimle ya da sanatla ilgilenmesi gerektiğine inanıyor; çünkü her ikisinde de araştırmaya ve hakikati aramaya dönük bir yan vardır. Tabii, sanat kimi zaman insanın egosunu şişirmekten öteye gidemiyor; Batı"da olduğu gibi Türkiye"de de sanatçıların dinle bir bağlantı kuramayışlarını ve sanki bir Tanrı"ya ihtiyaçları yokmuş gibi yaşayışlarını anlayamayan Brodbeck, İstanbul"a ilk geldiği yıllarda Atatürk Kültür Merkezi"nin Opera Salonu"nda verdiği solo gösteriyi hatırlatıyor; "Salon tıklım tıklımdı, dans bittiğinde herkes çılgınca alkışlıyordu. Ancak benden imza isteyenler, bir an önce o ortamdan uzaklaşmak, başımı örtüp zikir ayininin son bölümüne yetişmek için sabırsızlandığımı bilselerdi çok şaşırırlardı eminim. Sanatçı gücünü ve ilhamını Allah"tan almalıdır oysa..." Brodbeck"in sanatla ilgili tespitleri de oldukça sağlam bir zemine dayanıyor; "Manevi yolda ne kadar çok ilerlediysem, içimdeki sanatçıyı o kadar çok hissetmeye başladım. Bu sanki, başka bir âleme ait, sürekli çoğalan ve büyüyen bir şeyle sarhoş olmama benzer. Sonuç olarak bir sanatçının arzulayabileceği en yüksek form, mümin olmaktır."

"Yazıyorum çünkü aşka düştüm"

Rabia Christine Brodbeck, hayat hikayesini anlattığı bir de kitap yazdı. "Sahneden Secdeye Yolculuk" üst başlığıyla yayımlanan "Fakr"a Övgü"nün (Okul Yayınları) ekseninde "aşk" var; tıpkı yazarının hayatında olduğu gibi... Kitap, öğretici olmak ya da mesaj vermek kaygısıyla kaleme alınmış değil, "çok iyi beslendim" diyen Brodbeck"in, Allah"a ve O"nun Resulü"ne olan aşkını ifade etme amacı güdüyor. Yazarın İngilizce kaleme aldığı kitabın hem Avrupa"da İslamiyeti hiç tanımayanlar hem de İslamiyetin içine doğup kıymetini bilmeyenler için faydalı olacağı ise kuşku götürmez. "Bu yolda on beş yıllık seyahatimden sonra, manevi olarak son derece dolu, hatta taşmak üzere olduğumu hissetmeye başladım. Bu nedenle bazı izlenimlerimi kağıda dökmeye başladım. O kadar çok ilahî güzellikle karşılaştım ki bu derin deneyimleri ifade etmekten başka bir şey yapamazdım" diyen Brodbeck, "yazıyorum çünkü..." ile başlayan gerekçelerini şu cümleyle bitiriyor:

"Yazıyorum, çünkü Hz. Muhammed"in (s.a.s) ümmetine mensup olma şerefine erdim."

0 yorum: