23 Mayıs 2010 Pazar

Giremediğin Gönül Senin Değildir


Halil Rıfat Paşa, demiş ki: “Gidemediğin yer senin değildir.” Bu sözü, sadece Karayolları Teşkilatı benimsemiş ve kullanmıştır.Oysaki bu manadan daha önemlisi, manevî yolları açan şu gerçektir:

Giremediğin Gönül Senin Değildir!

Gideceğimiz yerler sadece maddî, şeklî olanlar değildir. Asıl manevî olanlardır. Manen gideceği yere varamayanlar, maddeten hiç varamazlar. Gideceği yeri, iç dünyasına kodlayamamış olan, hedefine asla ulaşamaz.

Hatta manen gideceği yeri olmayanların, maddeten de gidecekleri yeri olmaz; hiç olmaz. En hızlı vasıtalar, en sağlam araçlar onları hiç bir yere götüremez.

Çünkü manevî hedeflerini kaybedenler, maddî hedeflerini de yitirirler. Gidecekleri yer kalmaz. Onlar gitmezler, götürülürler. Hatta sadece sürüklenirler.

Bu sebeple, en acınacak insanlar, araçsızlık yüzünden yolda kalanlar değil, araçları olup da gidecekleri yeri olmayanlardır.

Gitmek, gövdeye değil, gönüledir.
Gittiğiniz yerde gönülsüz bir gövde bulacaksanız, varışınız da boşunadır.
O zaman, gittiğiniz yere ulaşamazsınız, sadece varmış olursunuz.
Varmış olmak vuslata ermiş olmak değildir.
Vuslat, gönüle varmaktır. Sevgi dolu bir gönüle ulaşmaktır. Vuslat gönül işi olduğu için, varmak da gövdeyle olmaz, gönülle başarılır. Bu sebeple, gönül varışlarının vasıtaya ve maddeye ihtiyacı olmaz. Biri kuzeyde, diğeri güneyde iken de, bir ve beraber olabilirler. Mesafeler, birliğe, buluşmaya, kavuşmaya asla engel olamaz. Bir olan gönüllerin arasına kilometreler giremez; en uzak gurbet bile ayıramaz onları, unutturamaz. Asıl mesafe, asıl uzaklık, yanı başındakini unutturanıdır. “Dizimin dibindeki, Yemen’de; Yemen’deki de dizimin dibindedir”der Mevlânâ Hz.leri. Göremediğin gönülden ırak olursun. Gönül görmek diye bir çaba var mı hayatımızda? Giremediğin gönüle eremezsin. Hiç olmazsa, yanı başınızdakilerin gönüllerinde misiniz? Yanı başınızdakiler gönlünüzde mi? Aynı dili konuşanlar değil, aynı gönlü paylaşanlar anlaşırlar.

Büyük bir üzüntüyle ifade edeyim ki, aynı evde yaşadığı halde, ayrı olanlar vardır. Çünkü yakınlık manevî varlığımızla sağlanır. Gövdelerin yakınlığı ile gerçek yakınlık yakalanamaz. Kafa ve kalp uyuşması, insanı yakından daha yakın eder, hatta tekleştirir. Böylesine bir ve beraber olmuşları, hiçbir şey ayıramaz.

Hiç bir mesafe aralarına giremez.

Gönül ne kahve ister, ne kahvehane
Gönül sohbet ister, kahve bahane...
Can Yücel bir şiirinde, bizi birbirimizden ayıran mesafeyi şöyle açıklıyor:

En uzak mesafe ne Afrika’dır,
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne seyyareler,
Ne de yıldızlar geceleri Işıldayan…
En uzak mesafe İki kafa arasındaki Mesafedir,
Birbirini Anlamayan…

***

Özellikle, hanımların bir hususa çok dikkat etmeleri gerekir. Sevgi ve şefkat kahramanı oluşları, hanımları samimiyette ve saflıkta derinleştiriyor. Bu sebeple de kolay aldatılıyorlar, çabuk atlatılıyorlar. Mesela, Bey’i sabahleyin onu kırıp gitmiştir. Akşam elinde bir kırmızı gül ile döndüğünde, mesele halloluyor. Bu bir Avrupa kolaycılığıdır, işi basitleştirmektir ve biraz da maddeciliktir. Bu yüzden de, Batılı psikologlar, hanımların bu saflığını kullanmayı çok tavsiye ederler. Özetle derler ki, “Karınızı kırdıysanız zararı yok; onların saf ve zayıf taraflarını kullanıp durumu düzeltebilirsiniz. Mesela kırmızı güle dayanamazlar.” Hanımefendiler, dikkat edin, eğer eşiniz gönlünü bir gül haline getiremediyse, elindeki gülü ciddiye almayınız. Önce gönlünü gülleştirsin, sonra da eline gül alsın. Ancak o zaman, gönlünün temsilcisi olarak gül işe yarar ve anlam kazanır. Yoksa gönlü gülleşmemiş adamın elinde gül, ne kadar da anlamsız ve iğreti durur... Ama gül, hiç bir zaman, duygusal derinliği ziyade olan hanımları kandırmaya yönelik bir fonksiyon icra etmemelidir. Bu durum güle layık görülmemelidir. Çünkü o Muhabbet-i Resûlullah’ın (s.a.v.) temsilcisidir. “Madem çaresi bu kadar kolay, bir dahaki sefere de, rahatlıkla kırabilirim.” deme cesaretini vermemelidir. “Bütün mesele bir gül ise, işim kolay” diye düşünüyor adam, kırmamaya dikkat etmiyor. Peki, ben bunu nereden biliyorum? Bana bunu beyler anlatıyorlar, sanki önemli bir marifetmiş gibi, hem de ballandıra ballandıra açıklıyorlar: Hocam, “Bizde kavga uzun sürmez. Her şey bir kırmızı gülün ucundadır. Hemen sorunu çözerim.” diyorlar... Her şey bir kırmızı gül kadar ucuz ve kolay olmamalı. Her şey, bin bir emekle, sevgisi bereketlendirilmiş bir gönülle halledilmelidir. Yüreğin, sevginin renkleriyle bin bir çeşit yediveren güle döndüyse, varsın elinde bir gül bulunmasın.

Gül müsün kardeşim, elin gülsüz de olur.
Gönlün gülleşmişse, o yeter bana.
Geldiğin yer gülüyorsa
Seni gören gönül eğer
Gülistana dönüyorsa
Ne mutlu sana...
Sen gül olmuşsan, gülden sana ne?
Bırak o kalsın dalında…
Üstelik gülleşmiş gönlün dikeni de yoktur.
Ne batar, ne kanatır,
Hep cana can katar…
Hep mutluluk ve huzur sunar…

Vehbi Vakkasoğlu..

0 yorum: