1 Haziran 2010 Salı

İt Tutkusu

Batıdan gelen çirkinlikleri seyretmek bana daha çok derin bir acı verir. Çünkü batıdan gelen rüzgarların çoğu geçtiği yerlerin taaffun korkusunu da peşinde sürükler. İnsanlara gerçek yüceliği veren mânânın kutsal sihri ise, bu kokuşmuş rüzgarların altında kaybolur gider… En acısı da insanların mânevî değerlerini küçültüp insanı kuru bir dal hâline getiren tutkuların bir meziyet gibi gösterilmesidir. Son günlerde büyük kentlerde hızla yayılan "it tutkusu" da bunlardan biridir.

Hayvan sevgisi hatta bu sevgiden gelişerek insan sevgisine götüreceği varsayılan gençler ve çocuklar batı modası çılgınlığı içinde köpek sevgisine alıştırılmaktadır. Hem insanlık sevgisini hem de insanın evrendeki coşkusunu fark etmeyenler için mazur gösterilmek istenen bu "it tutkusu" aslında sevgiden kaçışın bir acayip tarzıdır. İnsanları sevmek çok yüksek bir meziyettir ve de çok zor bir beceridir. Halbuki ilgisini bir "it" e yönelterek sevgiden kaçış çok kolaydır. Ve kendi kendine murakabe sırası geldiğinde "Bende sevgi yok değil ancak insanlar sevgiden anlamıyor, bu hayvan anlıyor." mâzereti herkesin kolayına gelmektedir. Yaradılan herşeyi bitkiyi, hayvanı hatta taşı, toprağı sevmek gerçek insan için Allah'a karşı taşıması lâzım gelen bir mes'uliyet hatta borçtur. Çok ince düşündüğünüz zaman böyle yaygın bir sevgi gerçek insan için farzdır. Ne var ki gönüllerdeki sevginin temel kaynağı Allah ve Resûlü'ne karşı duyulan sevda nisbetinde dayanılmaz bir câzibedir. Bu câzibenin ilk yansıma odağı ise kesinlikle insanlardır. İnsanları sevmeden İlâhî sevgiyi yakalamak imkansızdır. Böyle oldukça bütün zorlukları yenerek insanı sevme becerisi kazanmak her insan için vazgeçilmez bir amaç olmalıdır. Fahr-ı Kâinat Efendimiz (s.a.v.) gibi her zorluğu ve çirkinliği aşarak, insanı sevebilmek sünnetlerin en faziletlisidir. Bunun için Efendimiz'in (s.a.v.) tavsiye ettiği hoşgörü, affetme ve merhamet gibi duyguları gönlümüzde hızlandırarak gerçek kulluğa kavuşmak yerine bunlardan kayıp gönlünü bir köpekle doldurmak insanın gelecekte bile başkalarını sevebilme yeteneklerini bütünüyle yok eder.

İşte mâsum bir moda gibi görünen ve son günlerde hızla yayılan "it" sevdasından bir an önce kurtulmak çok ciddî bir zarurettir.

Yüce dinimizin sınırları tâyin ettiği bekçilik ve hayvancılık gibi konumların dışında "it tutkusundan" vebadan kaçar gibi kaçmak lâzımdır. Konu ne Paris, Londra gibi büyük şehirlerin caddesini köpek pisliğiyle doldurmanın bir benzerini İstanbul'da görme korkum, ne de hayvanlardan gelecek biyolojik zararlardan kaçmak dâvâsıdır. Asıl sorun gençleri gelecekteki insanlık sevgisinden mahrum edecek "it tutkusundan" kaçınma dâvâsıdır. Ve bence çok önemlidir.

MODAMSI ÇİRKİNLİKLER

Batı'dan gelen modamsı çirkinliklerin her birinde mânâyı öldürüp insanları yozlaştıran bir felaket büyüsü vardır. İsraftan gösterişe, çıkarcılıktan köşe dönmeciliğe kadar her türlü insanlığı kahreden çirkinlikleri seyretmek ve bunlar karşısında susmak gibi çok âdi bir alışkanlığımız vardır. Son yıllarda gençlerimizde gördüğümüz uyanışın yaygınlaşması niyâzıyla gönüllerimiz huzur içinde iken caddelerde her gün artan "it tutkusu"na gerçekten yüreğim parçalanıyor. Kötü alışkanlıklar dediğimiz zaman genellikle bunları en uç noktalarda seyrediyor ve onlardan uzak kalmanın çârelerini arıyoruz. Gittikçe şiddetlenen hastalıklara yakalanmamak için elimizden gelen çabayı göstermek istiyoruz. Fakat bir şeyin farkında değiliz. Kötülükler ve yanlışlar insanlara zirve noktasından intikal etmez. Tabanda oluşarak devleşir. İşte her türlü çirkinliklerin temelinde yatan yanlışı bulmadıkça bu çirkinliklerden korunma imkânına sahip olamayız. Hepimiz biliyoruz ki insanın insanlık meziyetlerine kavuşup bunları ömrü boyunca yürütebilmesi için ilk şart Allah'a sıcak bir imandır. Bu imanı karakterimize kuvvetli bir çizgi halinde nakşetmedikçe yanlışlardan ve şerlerden kurtulma şansımız yoktur. Bu ima­nın kişiliğimizde değişmezliğini koruyabilmemiz için Efendimiz'in tarif ettiği sınırları korumak şarttır. Allah'a inanış hayâlde kaldıkça insan karakterine intikal etmez ve vicdan dediğimiz hârika meyvesini veremez. Bundan mahrum gönüller günün birinde yanlışın kucağına koşmaya mahkûmdur.

İşte biz batı taklitçiliğini bu ana ilkeyi zedelediği için nefretle karşılıyoruz. Yoksa ne Hıristiyan kültürünü benimsemiş bir batılının, ne de teknolojik disiplinin hiçbir zaman karşısında değiliz. Biz batı taklitçiliğini ateist kavramlar içinde insanı hayvansal hayatta varsayan tüm esintilerin karşısındayız.

BATIYI TAKLİT…

Dikkat ederseniz bugünkü toplumda Allah'ın emrettiği im sanlık haysiyetini kaçınılmaz şekilde ayakta tutan pek çok ilkeler yanlış taklitleriyle toplumumuza sokulmak istenmekte" dir. 14 asırdır yıkanmanın, temizliğin sırrını taşıyan toplumumuz 80 yıl evvel yüzünü yıkamasını öğrenen batıdan aldığı görüntüye yeni kavuştuğu bir güzellik sanmaktadır. Hatta bu noktada öyle zâlim varsayım vardır ki, yıkanmayı belki yaşamın bir unsuru, fazileti olarak göstermek şaşkınlığındadır. Bunun yanında batı'nın hiçbir zaman ulaşamadığı abdest almanın faziletlerini öğrenmek bile istememektedir. 14 asırdan beri ağız sağlığına ve diş fırçalanmasına ibadet zevki içinde yaklaşan kendi toplumunu yok sayarak batıyı taklit ettiği için dişlerini temizlediğini sanmaktadır. Sabahları kalkınca aptal birtakım beden hareketlerini yaparak sağlığını ayakta tutmayı batıdan taklit ettiği mucize bir sağlık reçetesi sanmaktadır ve bunun yanında da namazın hârika hakikatlerini aklına getirmek insafını bile düşünmemektedir.

İLÂHÎ CEZAYI MÂSUMLAŞTIRMAK (!)

Bu batı taklitçiliğinde çok acı bir körlükte ilme ve sağlığa ters düşen pek çok davranışı savunmakta ısrar etmektir. Mesela alkolün zararı kaçınılmayacak derecede âşikar olduğu halde sırf batıdan geldiği için bu zararları gündeme getirmemekte, görmezlikten gelmektedir. Cinsi sapıklığa bir İlâhî ceza olan AİDS hastalığını bile mâsumlaştırmak sıradan bir bulaşma olasılığı olduğunu ısrarla savunmaktadır. Müstehcenliğin cinsel yaşamı öldürdüğü bilimsel olarak kanıtlandığı halde hâlâ müstehcenliği batıdan gelen hoş bir lüks olarak görmektedir. Çağımızda bütün bilim adamları gittikçe çıkmaza giren cinsel yaşamın disipline edilerek, yeniden müstehcenliğin kaldırılıp duyguların güçlendirilmesini savundukları halde gerçeği görmezlikten gelmektedirler.

MÂNEVÎ DEĞERLERİ YOK ETMENİN YOLU…

Yani netice odur ki batı taklitçiliğinin en çirkin yanı yanlışlığı göz göre göre savunma ilkesidir. Yalan yere insan eşitliğinden, insan sevgisinden bahseden batı "it sevgisinden" başka bir sevgiyi sinesine yerleştirememiştir. Halbuki batı bir türlü yok edemediği doğru insanın mânevî değerlerini yok etmenin yolunu fark etmeden bulmuş gibidir. Doğudaki insanın sevgi dolu yüreğini "it tutkusuyla" söndürürken beynindeki keskin zekayı çılgın müziği ile yok etmenin yolunu bulmuştur. Bir başka yazımda gürültülü çılgın müziğin insanın zihinsel melekelerini nasıl yok ettiğini dile getireceğim. Şimdi lütfen gönüllerimizi "it tutkusu" sevgisinden kurtaralım. Yoksa gençlerin yüreğinde sevgi yanından bir mezarlık meydana getiririz.

HALUK NURBAKİ

1 yorum:

Tespih Taneleri... dedi ki...

Guzel bir paylasim olmus aynen katiliyorum...
Selam ve dua ile