10 Temmuz 2010 Cumartesi

Ölü Çocuklar Sınıfı


Tanık olmak kurban olmaktan daha zor bazen…

Eli kolu bağlı oturmak öylece…

Çaresizliğin doruğuna çıkmak…

Gözlerinden süzülen yaşların yangını söndürmeyeceğini bile bile seyretmek alevleri…

Bir çocuğun parçalanmış kafatasından beynini izlemek sonra...

Bitmek bilmeyen bir korku filmini, her seansta daha da artan kanlı sahneleriyle ezberlemek…

Gözlerimiz fal taşı gibi açık…

Sinemanın en ön koltuğundayız, üstelik film üç boyutlu…



Sahneler birbirine ekleniyor…

İki parmağı kopmuş bir genç, en fazla 14 yaşında…

Şifa Hastanesi’nin orta yerinde yatıyor.

Parçalanmış elinin şahadet parmağı havada…

İzlemeye devam ediyoruz…

Sessiz tanığıyız tarihin şimdi…

Hastanede yatak kalmadığı için çöp kutusunun yanına yatırılan çocuğun son anlarını,

Kanlar içinde çığlık atan bebeklerin aldığı son nefesi,

Ambulanstan indirilirken, parçalanmış bedenine dehşetle bakan genci,

Çocuğunu elleriyle kefenleyen anneyi,

Morgda kızlarının soğumuş bedenlerini öpen babayı,

Kardeşlerinin ölümünü anlatan 13 yaşındaki ablayı,

Ölü sandığı oğlunun yaşadığını öğrenip yoğun bakımda secdeye kapanan kadını,

Çocuk parkında vurulan pembe tişörtlü kızcağızı izliyoruz sessizce…

Ve sıra okul bahçesinde vurulan çocuklara geliyor.



Bakın, sıraya girmişler bahçede,

Beden eğitimi dersi mi bu?

Neden beyaz giymiş hepsi?

Ne sessiz bir sıra…

Hiç gürültü yok, oysa okul bahçeleri cıvıl cıvıl olur benim bildiğim.

Hababam Sınıfı gelir akla okul denince…

Öğretmenler çocukları sıraya sokmak için uğraşır durur…

Yaramazlıklarına yaramazlık katar bazıları…

Kızlar uslu, erkekler haylazdır genelde.

Ama bu çocuklar farklı.

“Ölü Çocuklar Sınıfı”nın son dersi bahçedeki…

Hayatlarının son dersi için bir aradalar…

Bu kez öğrenci değil, öğretmen olarak.

Vahşetin ne olduğunu öğretiyorlar beden diliyle…

Acımasızlığın…

Gözü dönmüşlüğün…

Duyarsızlığın…

Çaresizliğin…

İsrail olmanın ve Filistinli doğmanın anlamını öğretiyorlar…

Küçük profesörler onlar…

Açken ölmenin ne olduğunu en iyi onlar biliyor…

Füzelerin binalara düşerken nasıl ses çıkardığını…

Şarapnel parçasının nereyi daha çok acıttığını…

Okul bahçesindeki asfaltın sıcak mı soğuk mu olduğunu bildikleri gibi…

Özenle taradığı saçları kana bulanan bir tek onlar var içimizde…

“Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler” desem kızaralar mı bana…

Şekerin tadını mı sorarlar yoksa?

İşte birinin annesi…

Elleri havada, bir başka soru soruyor...

“Bu çocuklar size ne yaptı? Neden vurdunuz bu çocukları?”

Biz izlemeye devam ediyoruz.



Şimdi “Şahidiz Ya Rab”…

Küçük şehitler sınıfı son dersten 100 tam puan aldı.

Bizse, bütünlemede geçebilmek için rahmetine muhtacız bugün…

Hiç olmadığımız kadar çok…



Semanur Yaman

0 yorum: