11 Şubat 2009 Çarşamba

Ah Minel Aşk (Ah Aşk’ın Elinden)


ah “AŞK”ın elinden
Bir çoğalmadan ibarettir aşk, bir coşmadan, kabarmadan, büyümeden ibarettir.
Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün?
Sözün var olduğu günden beri, en fazla sarf edildiği alan aşktır.
Aşküzerine söylenmiş sözlerin sınırı yoktur.
Belki söylenmemiş söz de yoktur;ama her dönemde başka türlü söylenmekten dolayı çoğalan söz vardır.
Söz nötrbir varlıktır, üst derecesi kelam, alt derecesi laftır.
Sözün kelamderecesinde konusu aşktır. Söze en güzel manayı aşk verir.
Bütünboyutlarıyla sözü aşkla söylediğiniz zaman sözün güzelliğini hissedersiniz.
Bir cümleyi aşkla yazın; görün cümle ne kadar güzelleşir.
Usulen yazılancümleden muhatabın alacağı pek bir şey yoktur.
Hayatin aşktan yoksun olduğu hiçbir zaman gösterilemez ki.
Bitkinin hayatiolsun, insanin hayati olsun, dünyanın hayati olsun, bütün hayatların herkademede aşka ihtiyaçları vardır.
Aşkla bakmak; yürekle bakmak demektir.
Göz sadece bir fonksiyonu yürütür;ama fonksiyonun içini dolduran, onu san’ata dönüştüren gönüldür.
Bizgözümüzle bakarız; ama gören gönüldür.
Gönlümüzde aşk varsa, gözün gördüğügüzeldir.“Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama görüntüleri binlerce türlüdür” der birbilge.
Üç çeşidini söyleyelim: Aşk beşeridir; şakayla baslar, sorumlulukgetirir.
Gözden girer, gönülde yasar. Surete meyledenler ziyandadır.
Aşkplatoniktir; sohbetle baslar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar.
Siretini süslemeyenler yol şaşırır. Aşk İlahidir; imanla başlar, vahdetegötürür.
Gönülde doğar, gönülde yasar. Sırrı saklamayanlar, başını verir.
Aşk, Allahu Teala’nın “Bilinmeyi istedim kainatı yarattım” buyurduğu noktadabaşlar.
Ve oradan bir ırmak gibi birdenbire coşkuyla akar, binlerce yolaayrılır, binlerce ırmak oluşur.
Bir bastan binlerce baş oluşur. Onun içinbir türlü aşk vardır.
Varlığımızı sürdürdüğümüz medeniyet birikiminin içindeaşkın bütün çeşitleri mevcut.
Bugün dahi mevcut, biz hangi boyutundayasıyorsak aşkın, o türlüsünü tadıyoruz demektir.Beşeri aşkın (mecazi aşkın) İlahi aşka dönüşmesi tabii bir seyir.
Pek çokmutasavvıf İlahi aşk için beşeri aşkı ilk basamak olarak görür.
Çünkü Allahgüzeldir, güzelliği sever.
Mevcudattaki o İlahi kudretin eserine bakarakancak bir izden asıla gidebilir, görüntüden orijinale geçebilir manasındabeşeri aşkı ilk basamak olarak görmüşlerdir ve atlamışlardır oradan.
İşte; Leyla ile Mecnun. Leyla’nın bir beşer olarak aşkını Kays’inbiriktirmesi…
Kays içinde büyüyen o aşkla ileride bir eşikten atlayarakLeyla ile bütünleştirmesi…
Buradan da ileri giderek başka boyutlara yolalması…
Artık o Hallacın “enel hak” dediği noktadır, o Nesimi’nin cübbeminaltında “Allah’tan gayrisi yoktur” dediği noktadır.
Gerek baş verirsinizgerek derinizi yüzerler. Sırları ifşa etmek noktasında aşk biter.
Salt sırdır aşk. Aşk bir kişilik sırdır, iki kişiye müsaadesi yoktur. Zatenaşk tekildir.
Sevilen hiçbir zaman aşkın içinde değildir. Aşkın içinde sevenvardır o kadar.
Sevilenin haberi bile olmayabilir aşktan, olması önemli dedeğildir üstelik.
Aşk tekil olduğu için sırları da, kederleri de, acılarıda, firkati de, hicranı da, gözyaşı da, ateşi de tekildir.
Yani içindebulunduğu ateş sadece bir kişiyi yakar, gözyaşı da bir kişiden akar,ayrılığı bir kişi çeker.
Aşkı bunlar çoğaltır, aşkın “eksilmeyen fakatartan” özelliği ayni zamanda buradan beslenir. Gözyaşı aşkı artırır, hicran,hasret bu duygular aşkı devamlı büyütür, katmerler, yuvarlar bir çığ gibi.
Yani aşk, acı çekmeyi bastan göze almayı gerektiriyor.
Aşkın bir tarifi deacı ve bütün bu acılardan duyulan mutluluk.
Onun ötesinde de insaninkabiliyeti. Aşk her gönülde ayni kıvamda varolamaz.
Gönül medeniyetindekigönüllerimiz aşkı değişik boyutlarda alacaktır, o zaman işin içine sırrı dagirer.
Yani benim sırrım benim kalbime sığacak olan kadardır, daha ötesinikaldıramaz.
Sır, acı ve hasret varsa aşk vardır ve o aşk tekildir bir kişiyiilgilendirir.
Biz aşkı genel kabulümüzde “beşeri aşk” derken bir zaaf olarak algıladık“İlahi aşk”i da bir hedef olarak gördük.
Beşeri aşkın ve İlahi aşkınikisinin de ayni anda ve ayni bünyede tezahürü bir geçiş itibarıylamümkündür.
Ahsenü’l-Kasas buyurulmuş Yusuf Suresi’nde; aşkı anlattığı için bu sure.
Mevlana “Zeliha o hale gelmişti ki…” diyor, “… çörekotundan öd ağacınakadar her şeyin adi Yusuf’tu onun için. Yusuf’un adini başka adlaragizlemişti, mahremlerine bu sırrı söylemişti.
Mum ateşte yumuşadı, dese;sevgili bize alıştı, yüz verdi, demiş olurdu.
Bakin ay doğdu, dese; söğütdalı yeşerdi, dese (…); başım ağrıyor, dese; başımın ağrısı geçti, iyiyim,dese hep ayrı manaları vardı bu sözlerin.
Birini övse onu överdi, birindenşikayet etse onun ayrılığını söylemiş olurdu.
Yüz binlerce şeyin adini ansa,maksadı da Yusuf’tu onun, dileği de…”
Hiçbir insan bir kadına aşık olmayı veyahut da bir kadının bir erkeğe aşıkolmasını, “beşeri aşk” dediğimiz duyguyu yadsıyamaz, ayıplayamaz.
Ne din, nede yasalar yasaklamıştır aşkı; yürekler Allah’a aittir çünkü. Gönül ki Allah’ınevidir, aşkın her çeşidine itibar eder.
Bütün milimetrekarelerinde ayni sevgili olmayan bir gönül aşkı bilir miacep?!.
Bir kuru yakınlaşmayı, ilgiyi, arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömüradına va veyla ve va esefa!..
Bir Cemal’e kul, bir Ahmed’e köle, birLeyla’ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mi vardır, ya akli mivardır ki!..
Alem bir ask için yaratılmış ve “Aşk imiş her ne var alemde!…
“Muhabbetten Muhammed oldu hasılMuhammedisiz muhabbetten ne hasıl.”
Sevgi üzerine kullanılabilecek bütün mecazları üstüne alınmadır aşk.
Aşkacıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, firkat ve gurbettir.
Gözyaşı veahtır; tazarru ve münacattır. Aşk ölümdür, can vermedir, kurban olmadır.
Canların birbirinde kaynayıp erimesidir; canların can özünde yitirilmesi vearanmamasıdır aşk. Parçalara böldükçe demiri, mıknatısı güçle bütünparçaların yine birbirlerini aramalarıdır.
Arama gücünü yitiren, zayıflatan,küçülten parçalar bırakır; ancak birbirini kovalamayı.
Tasın içinde saklıolan ateştir aşk; bir kıvılcım çakınca kuşatır bütün evreni.
Atom çekirdeğietrafında saniyede iki bin kilometrelik hızla dönen elektronların karıdırbu. Kudretin ve İlahi san’atin özündeki cevherden beşeri estetiğe akıp gelenilhamdır o.
Bir şehre Ussak bir köye Asıklar adini vermektir.
Aşk ki şiirdeSu kasidesi, mimaride Selimiye, musikide Ferahfeza’dir.
Aşk, haddehanelerdendökülen ateş, manaya gebe sözdür. Aşk, meşktir.
“Kim aşık olur da iffetini muhafaza eder, halini gizler ve bu yüzden ölürseşehit olarak vefat eder.” diyen bir hadis-i şerif rivayet ediliyor.
Kalplerimizin incelmesi, yüreklerimizin güzellikleri tatması ve tanımasıaçısından her insanin aşka ihtiyacı vardır.
Bunu yasaklayamazsınız. Fakatgizlilik esastır.
Aşık olan insan aşkını herkese ilan edemez, bu ayıp birşeydir.
Çünkü sevgilinin adi onun için kutsaldır.
Sevilen insanin eskidenberi adinin ulu orta söylenmesi aşık’ı incitir.
Aşık olmak değil, aşkısöylemek ayıptır.
Çünkü aşk bir sırdır dedik. Aşkı mutlaka kötü yorumlamamaklazımdır.
Çünkü aşk olgunlaştırıcıdır.
Gönlümüzle, Allah’ın işaretlerinigörebilmemizi sağlayacak en önemli vasıtalardan birisidir aşk. Gönlü açmakancak sevmekle olur.
Aşktan kaçış ta yoktur, siz istediğiniz kadaryasaklayın o, kişiye bir gün gelir.
Seyh Galib’in dediği gibi “Birden birebu aşkı bu tuhfe bulanındır.” (Tuhfe:hediye)
Önce beşeri aşkın rafine edilmesi lazım, İlahi aşka yükselmesi için.
Birinsanin esine veyahut da bir başkasına beslediği aşk-i mecazi var.
Dahasonra bu insan Aşk-i İlahi’ye yükseliyor.
Bu hal ailesine karşı olan aşkındabir düşme göstermeyecektir.
İlahi aşkın içerisinde beşeri aşkın cüzlerizaten mevcuttur.
İlahi aşka vasıl olmak bilakis beşeri aşkların temelinisağlamlaştırır.
Denizin içinde damla vardır; ama deniz damladan ibaretdeğildir.
Bugün aşkla ibadet edebilen bir insan, yarin ibadet eder gibi aşıkolabilir.
Bugünkü isini aşkla yapan da, ayni isi yarin aşk ileyapamayabilir.
Aşk sayesinde insan ebedilik kazanır ve lamekan olur.
Aşk bir hiçliktirtasavvuf neşvesinde.
Fakat o hiçlikte kendinizi “hiç” hissettikçe varolursunuz ve hiçlik büyük bir varlığa sebep olur. Can verirsiniz; ama canverdikten sonra yaşamaya başlarsınız, kendinizi feda edersiniz feda olduktansonra şöhret olursunuz.
“Güzelsiz olmazız amma oluruz etsiz ekmeksiz”.
Beşeri boyutta aşkın mekanı ve zamanı çok kısıtlı, insanlar sadece birisiningözlerini görebiliyor. “Küçüksu’da gördüm seni, gözlerinden bildim seni”gözlerinden başka bir yerinden de bilmesi mümkün değil zaten.
Böyle birkıyafet, böyle bir toplum yapısı, sokakta olmayan bir kadın.
Beşeri aşkınsadece gözyaşı getirdiğini, sadece acı getirdiğini, dolayısıyla bizimşairlerimizin de “sevgili” diye hitap ettikleri insanların ancak kokularınıduyabildikleri; saba yeli sevgilinin saçının kokusunu getirdiği zaman,acısının en fazla olduğu, yoldan geçecek diye günlerce yolda beklemek, birhaber gelecek diye bir süzgün bakışına, bir gamzeli bakışına muhatap olurumdiye günlerce uykusuz kalmak. Bütün bunlar içerisinde beşeri ilişki vebirliktelik çok sınrlı.
Bu sınırlılık aşkın bir gömlek daha yükselmesinisağlayabiliyor. İçinizde büyütüyorsunuz, hasretin çoğalması aşkın daçoğalması demek.
“Eyitti ol peri bir gün düşüne gireyim bir seb, Sevincimden nice yıllargeçiptir görmedim uyku” : O sevgili bir gün bana dedi ki hadi gönlün olsunrüyana gireceğim bir gece, bu sözü duyduğumdan sonra sevincimden nice yıllargeçiyor hala uyku uyuyamadım.
Böyle bir tek söz, bazen bir çift göz ömürboyu süren bir aşkın merkezidir.
Böyle bir toplumda o güzellikten, o sözdenyola çıkan insan İlahi aşka gidebiliyor.
Aşkın en büyük özelliği ruh terbiyesine müsait olması. S
even daima niyazda,sevilen daima nazda.
Sonuçta insanin yaratılısındaki özü, mutlak suretlehissetmesini sağlayacak bir acı ve kederle kalbi yumuşatmak, mumlarıeritmektir.
Kalp mumlaşıp mum da eriyince ister istemez bir yanış, “Hamdım,pistim, yandım” olur.
Yanma son noktadadır.
Artık çeşitli tecellileri kabuletmeye hazırız; hoşgörü, affetme, sabır ve hatta bütün ömrünüz boyuncaulaşacağınız duyguları kapsar.
Bunu yapmadıkça, kalp çiğ kalır, isteristemez meseleleri de hazmetmek zor olur.
Onun için ayrılık vardır, acı vehasret vardır.
Aşkta vuslat yoktur, vuslat olduğu an aşk yoktur.
Vuslataşkın düşmanıdır üstelik.
Bugünün nisanlılıkları üç ay, evlilikleri iki-üç sene sürüyor.
Çünkü aşkdiye yaşanılan şeyler riyakarca yürütülen bir oyundan ibaret.
Her iki tarafda gerçek yüzlerini gizliyorlar, karşı tarafa hoş gelecek geçici bir halebürünüyorlar. Oğlan bir simit alıp gelesiye kadar, kız yeni bir sevgilibulabiliyor mu kendine, ona bakmak lazım. Bu kadar vazgeçilebilir duygularaaşk diyebiliyorlarsa onu sorgulasınlar.
Aşk sorgulanmalıdır; bir ilgi midir, bir sevgi midir, bir tutku mudur.
Anormalliktir; ama bu anormalliğe geçiş sürecinde bizim duygularımızı hangiderecede, hangi merhalede tuttuğumuza bağlı.
Bir üstünlük, bir ayrıcalıkvesilesi yani.
Oysa bugün hepsine aşk diyoruz, hatta cinselliğe bile aşkdeniyor, aşk yapmak aşk adına çok küçültücü bir şey üstelik.
İnsanin birilgiyi aşk sanması; onun askıdır; fakat aşkın ancak bir nebzesidir.
İçindeaşk yok değil mutlaka vardır; ama askın ne kadarıdır iste ona bakmaklazımdır.
Mutlak aşktan herkes ancak nasibi kadarını alabilir.
Bir şeyin aşk olabilmesi için tutkulu olması, patolojik olması, anormalolması gerekir.
İştahla yemek yerken hatırlayıp sevileni, yemek boğazdadüğümleniyorsa; derin uykularda görülen rüyadan sonra bir daha uykugirmiyorsa gözlere, sen bir mecliste adi anıldığında onun, inziva engin birboyut kazanıyorsa, hamasi bir söylevin tam ortasındaki bir kelime, bir cümlene dediğini bilmezleştiriyorsa insani, iste odur aşk.
O ki, göz kapaklarıkapandığında karanlıkları son bulmuyorsa, ne cür’et aşktan söz edile!?.
Eskiler “Ah mine’l-Aşk” yani “Ah aşkın elinden!…” demişler.
Galiba biz de“Ah Bine’l-Aşk ” yani “Ah aşka ulaşmak!…” demeliyiz.
İskender PALA

0 yorum: