22 Mayıs 2010 Cumartesi

Ahlâk-ı Muhammedîyi Taklid Reçetesi


Ahlâk-ı Muhammedîyi taklit için eksiksiz, kusursuz bir ahlaka sahip olmamız lazımdır.

Halbuki silik de olsa hepimizde şirk ve nifakın izleri mevcuttur.

Bunları ortadan kaldırmak için özel reçeteler vardır. .

Özellikle kendisinde nifakın tedavisi imkansız hale gelen insanlara yapacak hiçbir şeyimiz yok. Şirkten kurtulmak için infakın, namazın, Kur'ân dinlemenin büyük hikmetleri vardır.

İyi niyetli bir mü'min ahlâk-ı Muhammedîye taliptir, ama imanında bir türlü aşamadığı noktalar vardır. Mesela infakın elini tutan bir şey var, nefis var.

"Dünya malı dünyada kalır" diyor, ama bir öksüz kıza yaklaştığında 10 lira hazırlamışken. 50 kuruşunu veriyor. Böyle bir nefis baltalaması var.

Çok iyi niyetli. imanındaki eksiklikleri aşağı yukarı tamamlamış, ama onun şirkten uzaklaşmasını sağlayacak olan namaz ve infak gibi o yüce ibadetlere sokulmasını adeta engelleyen pürüzler var.

Bu pürüzler. imanına inandığımız kardeşlerimizde de olabiliyor.

Bu pürüzlerin telafisi mümkündür.

Yalnız şunu iyi anlamak lazım; bu vereceğimiz reçeteler aşikar müşrikler, aşikar münafıklar için değildir. Bu reçeteler, mü'minlerin bu hastalığa yakalanmaması için adeta bir nevi aşıdır.

Bunlardan mü'minlerin imanında en büyük gediklerden birini açan takdir-i İlâhîye karşı zaaflardır ki, bunlar insanlara vesvese şeklinde yansır.

"Şu nasıl olacak? Bu nasıl olacak?" diye düşünmemesi lazım.

Bir mü'minin bunları zihninden geçirmemesi lazım, ama geçiriyor.

Çünkü bunlar, insanın hayatı boyunca mücadele ederek Cennete götürmekle mükellef olduğu otomatik cereyanlardır, parazitlerdir.

Yani televizyon izlerken birtakım kar yağmalar, bir güzel eser dinlerken radyoda birtakım parazitler oluyor. İşte nefsin vesveseleri de bunlar gibidir.

Bu ekranı, parlak olarak görebilmek için ahlâk-ı Muhammedîyi taklit şarttır.

Bunun için de Fahr-i kainat Efendimizin özel emriyle Nâs ve Felâk Sûrelerini tekrar etmemiz lazım.

Felâk Süresini dışarıdan gelen etkilere, vesveselere Nâs Süresini de kendi nefsimizin icad ettiği vesveselere karşı okumalıyız.

Bu ikisini çok iyi ayırt etmemiz lazım.

Biri dış şerlerden, biri de iç şerlerden korur.

Eğer bizi vesveseye sevk eden dış şerler varsa, ki ekseriya vardır, ikisini beraber okumamız lazım. Bunları ayırt edemiyorsak iki süreyi birlikte okumalıyız.

Ama, hiç bir dış şer sebebi yokken, sırf içimizden gelen vesvese varsa onun ilacı Nâs Süresini on bir defa okumaktır.

İkinci reçete, infaka karşı nefsin doğurduğu parazitlerdir.

Bu parazitleri yenebilmek için, yani cimriliği katletmek için bir reçetedir.

Eğer bir mü'min kendinin infakından bir kısılma olduğunu, infakının zaafa uğradığını hissederse, ki, bir mü'min bunu hisseder, günde on bir defa Süre-i Maûn'u (eraeytellezi) okumalıdır.

Nefsi ısrarlı olarak şirke meylediyorsa, paraya, çevreye tapmaktan kendini kurtaramıyorsa, bunun için de Sûre-i Kafirûn'u' on bir defa okumalıdır.

Bu tertibi hiç unutmamak lazımdır.

Bu üçlü reçeteyi bütün mü'min kardeşlerim pekala uygulayabilirler. Bunun bir saati de yoktur.

Kendisinin gafletini hissettiği saatte, diyelim ki gündüz bir hadise karşısında paraya, dünya saltanatına temayül etti, bu mü'min hemen bunu fark edecek ve arkasından Sûre-i Kâfirûn'u okuyacak.

Biliyorsunuz Sûre-i Kâfirûn, kafirlere karşı Müslümanların, "Senin dinin sana, benim dinim bana" dediği bir reçetedir.

Aslında bu, insanların nefsi ile gönlü arasındaki tecrittir. Eğer nefis gönüle uymuyorsa, dünyaya doğru gitmekte ısrar ediyorsa, gönül. "Senin dinin sana, benim dinim bana" ,diyecek.

Nefis, Sûre-i Kâfirûn'dan çok korkar.

Çünkü gönül. "Senin dinin sana, benim dinim bana" dediği zaman, "Arkadaş sen Cenneti istemiyorsan, canın Cehenneme" demektedir.

Nefis bunun üzerine kendini toparlar.

Ancak bunlar, müşrik ve münafıkların nefsi değil, bir mü'minin gaflete giden nefsi için bir reçetedir.

Sûre-i Maûn'da da aynıdır. Bir insan sanıyor ki, ben infakımı az da yapsam namazımı devam ettirebilirim.

Ama, Sûre-i Maûn çok ince bir şekilde diyor ki, "İnfakınız yoksa namazınız yoktur."

Bundan da nefis kafi derecede ders alır, kopya alır, korkar ve siner.

On bir defa okunmasının hikmetine gelince; on bir sayısının İslamiyetteki özelliği 99'un iki defa üçlenmiş katıdır. Yani on biri 3 ile çarparsanız 33 eder, 3 ile çarparsanız 99 eder.

Esma-i İlahiye bir merdivendir.

Ayrıca on bir sayısı, ilk on bir Müslümana karşı Efendimizin çok özel bir sevgi cereyanıdır.

Onun için on bir defa okuduğumuz zaman, o ilk on bir Müslümandan büyük himmet alırız...

Onk. Dr. Haluk Nurbaki

Ahlak-ı Muhammedi ile ahlaklanmak bizlerede nasip olur inşalahu teala
Yine hakikatlardan dem vuran yazısını sebep olarak verdiğim merhum hocam Haluk Nurbaki'yide rahmetle anıyorum makamı cennet olsun.

0 yorum: