22 Mayıs 2010 Cumartesi

Muhammedun beşerun lâ ke’l-beşer





Bütün çiçeklerin içinde bir çiçek (gül), bütün taşların içinde bir taş (yakut), bütün insanlar içinde bir insan (peygamber) O.

Şairin dediği gibi,

Muhammedun beşerun lâ ke’l-beşer
Bel huve yâkâtun beyne’l-hacer


Mânâ:
Muhammed elbette beşerdir, ama sıradan bir beşer gibi değildir. Belki taşlar arasında yakut ne ise, insanlar arasında Muhammed de odur.

Sevginin damıtılmış, süzülmüş, rafine muhatabı olarak sevilen (
maşuk), estetik sevgi imbiğinden geçirilip Müslümanların kalbine süzülen aşk (Muhammed).

Muhammed, benim Efendim.

Efendim’i anlatmayan dil ne söyler ki efsaneden başka!..

Muhammed harflerinden Muhammed söylemeyen kelimeler gerçeği olmayan isimlerden öte nedir ki?!..

Gülün kokusunu taşıyan bilgi canda ışık; ama bir gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür.

Gülünce yüzünde güller açan güzeller, yüzyıllarca bütün güzelliklerini bir tek güzellikten damıtarak yaşadıklarının farkındaydılar; yazık ki teknoloji çağında bunu kaybettiler.

Oysa beşeriyet bütün zaman ve mekan boyunca onu bilememenin ve onu sevememenin ıstırabıyla kıvrandı ve büyük hakikat şu ki başını nereye vursa o Efendiler Efendisi’ne sığınmaktan başka kurtuluş bulamayacak,

Efendim’i örnek almadıkça ete kemiğe bürünmüş feryadından kurtulamayacak.

Eller nakış nakış, desen desen
Muhammed’i dokudukça, kağıtlar renk renk, deste deste Muhammed’i okudukça ancak kurtulacak beşeriyet.

Onun
gül damlası terinin ıtırlarında bülbüller yaşar aşk ile, ve aşk ile yanağının rengine pervaneler düşer.

Çünkü kimin eline değerse bir
gül, elleri gül kokar onun.

“Eğer Elçi’nin vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez.” der Mevlana.

Lisan ve kalem onu hakkıyla anlatamaz, bunu herkes bilir.

Bu yüzden biz haddimizi elbette bilecek ve Zekâî Mustafa Dede’den ariyet bir beyit ile ona iltica edeceğiz:

Garîk-i bahr-i isyânem şefâat yâ Rasûlallah
Esîr-i nefs-i nâdânem şefâat yâ Rasûlallah

Elbette hasretini terennümdür kasdımız Efendimizin, cür’etimiz ise içimizin yanışından. Varlığa o iken sebep, hayalinden ya fikrinden, hiç olmazsa adının zikrinden nasıl duralım ayrı.

BERCESTE

Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsâvîdir
Anınçün âşıkın zikri “amân”dır yâ Rusûlallah


Mechul âşık

“A
mân” ile “Muhammed” isminin ebced karşılığı 92 eder.

Bu yüzden “
aman” diye çığıran âşık aslında “Muhammed” demektedir.

İskender Pala



Aman ki Aman
Binlerce kere Aman.......

0 yorum: